Bugün 19 Eylül 2021 Pazar. Boğaziçi direnişini genişletmek, akademisyenlerin ve öğrencilerin sesini çoğaltmak amacıyla mezunlar olarak bir araya geldiğimiz yirminci nöbetimiz.
Bildiğiniz gibi üniversitemizde akademik yılın başlamasına üç hafta kaldı. Ancak yeni dönemde nasıl bir program uygulanacağı konusunda ne akademisyenlerin ne de öğrencilerin bilgisi var. Üniversitemizin, ilkelerine bağlı şekilde, liyakata dayalı işleyişini tahrip eden atanmış yönetim, en temel sorumluluğunu yerine getirmeme konusunda ısrarını sürdürüyor.
Pandemi koşullarında yüzyüze eğitimin sağlıklı devam edebilmesi, kampüsün gerekli hazırlıklar tamamlanarak eğitime açılabilmesi ancak işin ciddiyetini kavrayan, görev bilinciyle hareket eden yöneticiler tarafından mümkün olur. Ama biz karşımızda böyle bir kadro olmadığını geride bıraktığımız dokuz ayda yaşananlara bakarak hep beraber gördük zaten.
Bu atanmış yönetim, yeni eğitim dönemine hazırlanma konusunda sergilemediği iradeyi ders kapatma konusunda hiç tereddütsüz hayata geçirebiliyor. Üniversitemize değer katan, öğrencilerin kültürel gelişimine katkıda bulunan programlara karşı düşmanlığını gayet iyi bildiğimiz Naci İnci yönetimi, Can Candan ve Feyzi Erçin’in derslerinin ardından son olarak, Boğaziçi Üniversitesi’nde on altı yıldır caz eğitimi veren, alanında en yetkin isimlerden biri olan Seda Binbaşgil’in derslerini de kapattı.
Enerjisini ders kapatmalara, kadrolaşma çalışmalarına, güvenlikçi önlemlere, baskıya ve belirsizlik halinin korunmasına harcayan bir yönetim var karşımızda. Çok sesliliğe, özerk akademiye düşmanca yaklaşan bu yönetim, ülkemizde uzun süredir başka birçok kurumda da tecrübe edilen kayyumluk sisteminin en belirgin örneğini sunuyor, biliyoruz.
Vasatın bile işlemez hale geldiği bu sistemde, ele geçirilen kurumlarda bırakın güven sağlamayı en ufak sorunları bile çözüme kavuşturmak mümkün olmadığı gibi, böyle bir niyet de sergilenmiyor; hayatı zenginleştiren tüm renkler ve sesler bilinçli bir şekilde susturuluyor, onu da biliyoruz.
Bir kurumu önce tepeden atamalarla ele geçirmeye çalışan sonra da içini boşaltıp, değerlerini unutturmak için çeşitli oyunlar, yasaklar, baskı ve güvenlikçi uygulamalarla yönetilemez hale getiren bu sistemin nasıl işlediğinin, hedefinin ne olduğunun da çok iyi farkındayız.
Boğaziçi’nin tüm paydaşları olarak sürdürdüğümüz direnişimizin itici gücü de bu farkındalığımızdan kaynaklanıyor.
İçinde bulunduğumuz tıkanmışlık halinin aşılabilmesi, kurumların ilkelere ve değerlere sahip çıkan, liyakate dayalı bir yönetim anlayışına kavuşabilmesi için, doğru politikaların üretilmesini talep etmekten, bu konuda ısrarcı ve takipçi olmaktan vazgeçmeyecek, aynı ideali paylaşan herkesle çoğalarak bir arada durmayı sürdüreceğiz. Hukuksuzluğun hesabının bir gün mutlaka, kimliğe bakılmaksızın sorulacağına inancımız tamdır.
Kayyum rektör Naci İnci ve yönetimi ile bugüne kadar hukuksuzca kadrolaşmış tüm isimler istifa edene, kurumsal işleyişe zarar veren, eğitimi anlayışını tektipleştirmeyi hedefleyen tüm uygulamalar, keyfi ders kapatmalar sona erdirilene ve hukuka aykırı şekilde kurulan fakültelerle ilgili karar geri alınana kadar biz buradayız. Akademisyenlerin güven oyu verdiği 17 adaydan hiçbirinin sahip olmadığı, sadece Naci İnci’de bulunan özelliğin ne olduğunu sormaya da devam edeceğiz.
Türkiye’de demokratik ve katılımcı ilkelere dayalı bir üniversite ideali gerçekleşene kadar: Kabul Etmiyoruz. Vazgeçmiyoruz.