Bugün 16 Ocak Pazar. Özerk ve özgür üniversite için verdiğimiz mücadelede akademisyenlerin ve öğrencilerin sesini çoğaltmak amacıyla bir araya geldiğimiz otuzaltıncı mezun nöbetimiz.
Kayyum yönetiminin kapalı kapılar ardında iş bitirme gayretlerine, soru işaretleriyle dolu, birbiriyle çelişen açıklamalarına, uygulamalarına şahit olduğumuz bir haftayı daha geride bıraktık.
Naci İnci’nin şikâyetiyle tutuklanarak 94 gün cezaevinde kalan Berke Gök ve Perit Özen’in de aralarında bulunduğu 14 öğrenci hakkındaki duruşmaya katılmayan müştekiler için daha sonra ayrı bir duruşma düzenlendiğini, tüm Türkiye ile birlikte basından öğrendik. Sanıklara ve avukatlarına bildirilmeden, kapalı kapılar ardında organize edilen ve şimdiye kadar örneği görülmemiş bu özel uygulama temel hukuk prensiplerine aykırıdır ve öğrencilerin adil yargılama hakkını açık şekilde ihlal etmektedir.
Tıpkı özel duruşma uygulamasında olduğu gibi benzer bir tuhaflık aynı hafta içinde Matematik Bölümü öğretim üyesi Mohan Ravichandran’ın çalışma izninin iptali konusunda da karşımıza çıktı. Ravichandran’ın ani bir kararla işine son verilmesinin ardında, kendisi aksini söylese de Naci İnci’den YÖK’e giden bir talep olduğunu öğrendik.
Yalancının kimliği bir yana, üniversitenin ilgili kurumlarının iradesini yok sayan, daha önce alınmış kararlara doğrudan müdahele ederek tersine çeviren bu uygulamanın gizli birtakım girişimlerle yönetilmesi bize hep aynı şeyi söylüyor: Bu kayyum anlayışının devlet kurumlarıyla işbirliği içinde attığı her adım, bir kamu kurumuna bile isteye zarar vermeye yönelik, kamu otoritesinin kötüye kullanıldığı uygulamalardır ve sadece okulumuzun değil, ülkemizin kurumlarının nasıl bir keyfiyet içinde yönetildiğinin de iyi bir göstergesidir.
Karşılarına çıkan her konuda yeni yeni hukuksuzluklar yaratarak “ben yaptım oldu” anlayışıyla bir şeyler elde edeceğini sanan bu yıkım ekibi şunu çok iyi bilmelidir: Bizler, Türkiye’deki her üniversitenin bir Boğaziçi olması için mücadele ediyor, gençlerimizin hepsine daha iyi bir ortak gelecek sunmaya çalışıyoruz. Bu nedenle, Boğaziçi akademisyenlerinin kendilerini kamuya anlattıkları “Boğaziçi Ayakta” başlıklı kitapçıklarının yeni sayısında da vurguladıkları gibi, elli yıllık bu devlet üniversitesinin ayakta kalmasını sağlayan özelliklerini, varlık sebebimizi, ne için mücadele ettiğimizi bıkmadan usanmadan anlatmaya devam edecek; her gün bir başka hoyratlık, zorbalık ve haksızlıkla karşılaştığımız bu zor zamanlarda değerlerimizi yok etmek isteyenlere inat, değişimi daha da sağlam bir şekilde var etmeye çalışacağız.
Biliyoruz bu yolda yalnız da değiliz.
Bizimle aynı ideali paylaşanlarla şimdiye kadar birçok mecrada buluşma, yan yana durma imkanı bulduk ve bu desteğin son örneğini de çok sayıda yurttaşın katılımıyla duyurulan bir dayanışma mektubunda gördük. Boğaziçi bileşenleri olarak özerk ve özgür üniversite talebiyle başlattığımız direnişe destek verdiklerini imzalarıyla beyan edenlere duyarlı yaklaşımları ve dayanışmayı büyütme çağrıları için teşekkür ediyor, karşımızdaki karanlığı ancak bu şekilde çoğaldıkça yok edeceğimize inanıyoruz.
Kayyum rektör Naci İnci ve yönetimi ile bugüne kadar hukuksuzca kadrolaşmış tüm isimlerin istifasını, kurumsal işleyişe zarar veren tüm uygulamaların ve atamaların sona erdirilmesini, işlerine ve derslerine son verilen akademisyenlerin görevlerine iade edilmesini; hukuka aykırı şekilde kurulan fakültelerle ilgili kararın geri alınmasını, öğrencilerle akademisyenlere yönelik tüm soruşturma ve davaların sona erdirilmesini talep ediyoruz. Kabul etmiyoruz. Vazgeçmiyoruz.