Bugün 3 Ekim 2021 Pazar. Boğaziçi direnişini genişletmek, akademisyenlerin ve öğrencilerin sesini çoğaltmak amacıyla mezunlar olarak bir araya geldiğimiz yirmiikinci nöbetimiz.
Geride bıraktığımız hafta kapatılan dersleri, yurtlara yerleşemeyen öğrencileri, yeni öğretim yılına ilişkin yönetim krizini ve arazi tartışmalarını konuştuğumuz bir hafta oldu.
Kayyum rejiminin sorumluluğunda bulunan işlerin, bilgi ve birikim eksikliğinden, keyfi ve art niyetli yaklaşımlardan dolayı nasıl yürütülemediğini, yürütülmek istenmediğini hep birlikte görüyoruz.
Yeni akademik yıl başlarken ders programlarını ve kampüs hayatını birbiriyle uyum içinde, bölümlerin talep ve programları çerçevesinde düzenleyemeyen atanmış yönetim, yaşanan yurt sorununa yaklaşımıyla da beceriksizliğini bir kez daha ortaya koydu.
Üniversitemizde her alanda büyük bir yönetim krizi yaşanıyor. Kayyumluk sisteminin bir sonucu olan kifayetsiz kadrolar, yönetim becerisinden eksik, kibirli yaklaşımlarıyla üniversitemizin kurumsal kimliğine ve demokratik yönetim anlayışına büyük zarar veriyor.
Sekiz yıldır sinema dersleri veren Özcan Vardar’ın dersini dönemin başlamasına bir hafta kala kapatmakta hiçbir sorun görmeyen kayyum yönetimi, sorumluluklarını yerine getirmeye değil, sistematik hale gelen ders düşmanlığıyla direnişimizi tasfiyeye çalışıyor.
Kamuoyuna tekrar hatırlatalım:
Tüm bu yaşananlar ülkenin değerlerinden olan bir kamu üniversitesine, bilinçli şekilde yapılan saldırılardır. Kayyum rejiminin ne olduğu, ele geçirilmek istenen kuruma zarardan başka bir şey sağlamadığı, bu düşmanca uygulamalar ve hukuksuzluklarla çok net bir şekilde görülmektedir. Yaratılmak istenen bu sistemin dikiş tutmayacağı, kurumları yönetilemez hale getirip sonuçta ülkeye zarar vereceği açıkça ortadır. Kayyum rejimi, kendi kendini zehirleyen, kibir ve güç sarhoşluğu içinde şuursuzca hareket eden, yönetmeye talip olduğu yapıya en büyük zararı veren bir sistemdir ve üniversitemizde yaşanan her bir sorunun da doğrudan kaynağıdır.
Tüm bu olumsuzluklara rağmen Boğaziçi paydaşları olarak biz hep aynı yerdeyiz.
Bu rejime karşı durmak, demokratik düzeni yıkıcı her adımına itiraz etmek ve yıkımı engellemek için mücadelemizi ilk günkü şevkle sürdürüyor, neşemizi ve ısrarımızı hiç kaybetmeden bir arada yol alıyoruz.
Bu dayanışma ruhu, ne kadar güçlü bir aile olduğumuzu , akademisyenlerin son nöbetinde bir kez daha hatırlattı. Boğaziçi mezunu akademisyenlerin haftanın son günü kampüse gelerek direnişe destek olması, sadece Boğaziçi için değil Türkiye’deki tüm üniversiteler için cüppeleriyle, hep birlikte rektörlüğe sırtlarını dönmesi, omuz omuza durmanın gerçek anlamını herkese gösterdi.
Bizler, demokratik ve katılımcı ilkelere dayalı bir üniversite ideali için mücadele eden büyük bir gücüz. Çünkü ancak böyle kurumların kamusal fayda sağlayabileceğini, gençlere değerli bir gelecek sunabileceğini biliyor ve bunun için direniyoruz.
Kayyum rektör Naci İnci ve yönetimi ile bugüne kadar hukuksuzca kadrolaşmış tüm isimler istifa edene, kurumsal işleyişe zarar veren tüm uygulamalar sona erdirilene ve hukuka aykırı şekilde kurulan fakültelerle ilgili karar geri alınana kadar bu duruşumuzdan da asla geri adım atmayacağız.
Kabul etmiyoruz, vazgeçmiyoruz!